Modern Türk edebiyatının üretken yazarlarından olan, Türkiye’de en çok okunan edebiyatçıları arasında yer alan Ayşe Kulin, yarı otobiyografik kitabı hakkında konuştu. Sorularımıza içtenlikle cevap veren Ayşe Kulin, “Hazan’a otobiyografik serinin devamı olarak değil, ameliyat sonrası günlerimi anlatmak üzere başlamıştım. Kovit’in ortaya çıkması tam da o günlere rast gelince, kitap önce pandemi günlüklerine sonra da bir iç hesaplaşmaya dönüştü.” dedi. İşte Ayşe Kulin’in sorularımıza verdiği cevaplar… Veda kitabı ile başlayan otobiyografik serisi yazdığınız Hazan kitabıyla son buluyor? Hazan nasıl ortaya çıktı? “Biz yaştakilerin sokaktan tamamen mahrum edildiği aylarda, karamsar bir ruhla yazmaya oturduğum kitap, yer yere bir güldürü kitabına nasıl dönüştü, bilemiyorum. Sonuçta kâh güldüren, kâh geçmişe götüren, bazen de düşündüren bir kitap oldu. Barbaros’un önerisi ile, serinin sonu sayılabilmesi için kitabın sonuna mesleksel bir öz geçmiş yani o güne dek yazdıklarımın ve yaptıklarımın dökümünü ekledim. Ne de olsa yaş seksen…bir başka kitabı bitirebilmek nasip olmayabilirdi, hakkımda bilgi edinmek isteyenler internetteki yalan yanlış bilgilere değil, HAZAN’ın son sayfalarındaki gerçek öz geçmişime kolaylıkla ulaşabilsin diye.”
Sayfa: 326 Bir yazarın kendi hayatından kesitler sunması ve bunu kitaplaştırılması okurlarda nasıl karşılık buluyor? “Okurlar gerçek hayatları okumayı kurgu roman okumaktan daha çok seviyorlar nedense.Oysa roman dalında ben bir yazarın yazma yeteneğini öne çıkarak kurgulanmış yapıtlarıtercih ederim. Ama biyografilerin de bir özelliği vardır, biyografi yazarı kişisel macerasınınyanı sıra, yaşadığı dönemin toplumsal olaylarına da yer verdiyse, roman bir sosyal tarihniteliği kazanır. Ben VEDA-UMUT-HAYAT -HÜZÜN dörtlemesinde bunu yapmaya özengösterdim. Elbette kitabın siyasi tonu ve bakış açısı bana aitti, siyasi duruşu değişik biri aynıyılları başka renkler kullanarak yazardı ama gerçeğe ulaşmak isteyen okur, tıpkı SEVDALİNKA,BİR GÜN ve özellikle de HER YERDE KAN VAR’ı yazarken yaptığım gibi, değişik bakış açılarınıiçeren belgeleri okuyarak, o konuda yazılmış romanlardan da teyit alarak (çünkü romanlarbelgelerden daha samimi ve gerçekçidir) orta yolu bulur ve kendi sentezini kurmaya çalışır.”
Çok okunan ve beğenilen bir yazarsınız. Bunu neye borçlusunuz? “Bu sorunun yanıtı bende değil, okurlarımda. Ben onlar adına cevap vermek istemem…ama haydi bir tahmin yapayım ve acaba romanlarımdaki karakterler kurgu dahi olsalar çok ‘sahici’ olduklarından mıdır, diye sorayım. Samimiyetle yazılan romanların Tanrı yazarların elinden çıkanlardan daha çok sevildiği benim kişisel tespitim.”
Toplumsal konuları tarihi gerçeklerle ve edebiyatla harmanlayarak işliyorsunuz. Bu özelliğiniz nereden gelmektedir? “Sanırım bu özelliğimi içine doğduğum aileye borçluyum.Ben doğduğumda anneannemin annesi ve babası hayattaydılar. Dedemi ilk okul dörtteyken,nenemi ortaokulun son sınıfında kaybettim. Demek istediğim şu ki, herkesin geçmişte kalan tarih olarak bildiği Osmanlıların ben kucaklarında büyüdüm. Onların dilleri, alışkanlıkları,kıyafetleri, algıları bizlerden değişikti. Dedem son Osmanlı kabinesinde nazır (bakan) olduğuiçin, tüm diğer kabine üyeleri ve meclisteki milletvekillerinin çoğu gibi yurt dışına kaçmış, ikibuçuk yıllık bir sürgünden sonra dönmüş, Ankara’da yargılanmış, aklanmış ve hayatına devam etmişti. Osmanlı Hanedanına yüksek bürokratlar olarak hizmet etmiş bir sülaleden geliyordu.” Bu birikime rağmen, torunuyla evlenen babam sapına kadar Cumhuriyetçi genç bir mühendisti. Aralarında kendi tezlerini terbiye sınırları içinde tartışır, çok da sevişirlerdi. Baba tarafıma gelince, Kulin dedem, Bosna-Hersek’in, Osmanlı’dan Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna geçmesi üzerine, tası tarağı toplayıp İstanbul’a göç etmiş bir Boşnak beyi. Kendi ülkesinde itibarı çok yüksek, herkesin tanıdığı, saydığı çok eski bir aileden gelen adam(bkz. Kulin Ban) İstanbul’a geldikten sonra, bir türlü düzeltemediği lehçesiyle, herhangi biri olmayı kendine yediremediği için çok mutsuzdu. Dolayısıyla ben göçerlik travmasından tutun,yok olan imparatorluğunun yasını yaşayan ihtiyarlarla, yeni devletiyle iftihar edenlerin bir arada yaşamayı başardığı bir tarih sarmalında büyüdüm. Zamanı geldiğinde elbette mahallede yaşanan aşk öykülerini değil, bu travmaların ardındaki çalkantıları yazacaktım.”
Son olarak; okurlarınıza yeni bir roman müjdeniz var mı? “Var…. Tam da yarım saat kadar önce, çok çabuk yayına hazırladığım “Taksi” isimli kitabımın kapak yazısını da tamamlayıp, yayınevime yolladım. Amacım pek çok İstanbullunun taksi derdini gündeme taşımak ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin taksi alımını onuncu kez reddeden iradeye, vatandaşın çekmekte olduğu çileyi anlatabilmek. Dilerim taksi sorununu çözmenin önüne taş koyanlar sıradan İstanbullu vatandaşların taksi çilesine duyarsız kalmazlar. Şoförlü özel arabaları olanlar konuya yabancılar fakat orta sınıf halk an geliyor taksi kullanmak zorunda kalıyor ve çile de işte o anda başlıyor. Taksicilerin bazıları ya gidecekleri adresi beğenmiyorlar ya nöbet değişimine rast geldikleri için müşteri alamıyorlar ya da turist olmayanlara hizmet vermiyorlar. Trafik saatlerinde ise çoğu zaman zaten taksi bulmak mümkün değil. Kitabımda bu bağlamda başımdan geçenlerden bir demet sundum okurlarıma.” “Bir kitabım daha piyasaya çıkmak üzere. Adı, DOĞDUM. KIZDIM.Bu kitapçık Everest Yayınevi’nin cebe sığabilecek büyüklükte hazırladığı bir serinin içinde yerbulurken, adını da benim TÖRE KIZI adlı şiirimin ilk satırından alıyor. Kitapta benim yıllarönce, bugüne oranla sayıca çok az olan kadına şiddet olaylarına dikkat çekmek üzere yazmışolduğum bazı öykülerimden seçmeler var. BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ adlı öykü kitabımı zaten sırf kadın cinayetleri konusunda bir farkındalık yaratmak için kaleme almıştım. Ayrıca GENİŞ ZAMANLAR adlı öykü kitabımda da yine merdiven altı kurslarda beyni yıkanarak kadını şeytanlaştırmış bir genç erkeğin hem kendini hem de zorla evlendirildiği genç kadını mahvedişi anlatılıyordu. Ülkemizde giderek salgın halini alan Kadın cinayetlerine dikkat çekmek için bu iki kitaptan ikişer öykü seçtim. Yeni bir kapakla düzenlendiler.Kitabın telif gelirini MOR ÇATI’ya bağışlıyorum. Dilerim erkek şiddetinden korunmaya muhtacbir kadına deva olur.”
Sayfa: 326 Bir yazarın kendi hayatından kesitler sunması ve bunu kitaplaştırılması okurlarda nasıl karşılık buluyor? “Okurlar gerçek hayatları okumayı kurgu roman okumaktan daha çok seviyorlar nedense.Oysa roman dalında ben bir yazarın yazma yeteneğini öne çıkarak kurgulanmış yapıtlarıtercih ederim. Ama biyografilerin de bir özelliği vardır, biyografi yazarı kişisel macerasınınyanı sıra, yaşadığı dönemin toplumsal olaylarına da yer verdiyse, roman bir sosyal tarihniteliği kazanır. Ben VEDA-UMUT-HAYAT -HÜZÜN dörtlemesinde bunu yapmaya özengösterdim. Elbette kitabın siyasi tonu ve bakış açısı bana aitti, siyasi duruşu değişik biri aynıyılları başka renkler kullanarak yazardı ama gerçeğe ulaşmak isteyen okur, tıpkı SEVDALİNKA,BİR GÜN ve özellikle de HER YERDE KAN VAR’ı yazarken yaptığım gibi, değişik bakış açılarınıiçeren belgeleri okuyarak, o konuda yazılmış romanlardan da teyit alarak (çünkü romanlarbelgelerden daha samimi ve gerçekçidir) orta yolu bulur ve kendi sentezini kurmaya çalışır.”
Çok okunan ve beğenilen bir yazarsınız. Bunu neye borçlusunuz? “Bu sorunun yanıtı bende değil, okurlarımda. Ben onlar adına cevap vermek istemem…ama haydi bir tahmin yapayım ve acaba romanlarımdaki karakterler kurgu dahi olsalar çok ‘sahici’ olduklarından mıdır, diye sorayım. Samimiyetle yazılan romanların Tanrı yazarların elinden çıkanlardan daha çok sevildiği benim kişisel tespitim.”
Toplumsal konuları tarihi gerçeklerle ve edebiyatla harmanlayarak işliyorsunuz. Bu özelliğiniz nereden gelmektedir? “Sanırım bu özelliğimi içine doğduğum aileye borçluyum.Ben doğduğumda anneannemin annesi ve babası hayattaydılar. Dedemi ilk okul dörtteyken,nenemi ortaokulun son sınıfında kaybettim. Demek istediğim şu ki, herkesin geçmişte kalan tarih olarak bildiği Osmanlıların ben kucaklarında büyüdüm. Onların dilleri, alışkanlıkları,kıyafetleri, algıları bizlerden değişikti. Dedem son Osmanlı kabinesinde nazır (bakan) olduğuiçin, tüm diğer kabine üyeleri ve meclisteki milletvekillerinin çoğu gibi yurt dışına kaçmış, ikibuçuk yıllık bir sürgünden sonra dönmüş, Ankara’da yargılanmış, aklanmış ve hayatına devam etmişti. Osmanlı Hanedanına yüksek bürokratlar olarak hizmet etmiş bir sülaleden geliyordu.” Bu birikime rağmen, torunuyla evlenen babam sapına kadar Cumhuriyetçi genç bir mühendisti. Aralarında kendi tezlerini terbiye sınırları içinde tartışır, çok da sevişirlerdi. Baba tarafıma gelince, Kulin dedem, Bosna-Hersek’in, Osmanlı’dan Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna geçmesi üzerine, tası tarağı toplayıp İstanbul’a göç etmiş bir Boşnak beyi. Kendi ülkesinde itibarı çok yüksek, herkesin tanıdığı, saydığı çok eski bir aileden gelen adam(bkz. Kulin Ban) İstanbul’a geldikten sonra, bir türlü düzeltemediği lehçesiyle, herhangi biri olmayı kendine yediremediği için çok mutsuzdu. Dolayısıyla ben göçerlik travmasından tutun,yok olan imparatorluğunun yasını yaşayan ihtiyarlarla, yeni devletiyle iftihar edenlerin bir arada yaşamayı başardığı bir tarih sarmalında büyüdüm. Zamanı geldiğinde elbette mahallede yaşanan aşk öykülerini değil, bu travmaların ardındaki çalkantıları yazacaktım.”
Son olarak; okurlarınıza yeni bir roman müjdeniz var mı? “Var…. Tam da yarım saat kadar önce, çok çabuk yayına hazırladığım “Taksi” isimli kitabımın kapak yazısını da tamamlayıp, yayınevime yolladım. Amacım pek çok İstanbullunun taksi derdini gündeme taşımak ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin taksi alımını onuncu kez reddeden iradeye, vatandaşın çekmekte olduğu çileyi anlatabilmek. Dilerim taksi sorununu çözmenin önüne taş koyanlar sıradan İstanbullu vatandaşların taksi çilesine duyarsız kalmazlar. Şoförlü özel arabaları olanlar konuya yabancılar fakat orta sınıf halk an geliyor taksi kullanmak zorunda kalıyor ve çile de işte o anda başlıyor. Taksicilerin bazıları ya gidecekleri adresi beğenmiyorlar ya nöbet değişimine rast geldikleri için müşteri alamıyorlar ya da turist olmayanlara hizmet vermiyorlar. Trafik saatlerinde ise çoğu zaman zaten taksi bulmak mümkün değil. Kitabımda bu bağlamda başımdan geçenlerden bir demet sundum okurlarıma.” “Bir kitabım daha piyasaya çıkmak üzere. Adı, DOĞDUM. KIZDIM.Bu kitapçık Everest Yayınevi’nin cebe sığabilecek büyüklükte hazırladığı bir serinin içinde yerbulurken, adını da benim TÖRE KIZI adlı şiirimin ilk satırından alıyor. Kitapta benim yıllarönce, bugüne oranla sayıca çok az olan kadına şiddet olaylarına dikkat çekmek üzere yazmışolduğum bazı öykülerimden seçmeler var. BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ adlı öykü kitabımı zaten sırf kadın cinayetleri konusunda bir farkındalık yaratmak için kaleme almıştım. Ayrıca GENİŞ ZAMANLAR adlı öykü kitabımda da yine merdiven altı kurslarda beyni yıkanarak kadını şeytanlaştırmış bir genç erkeğin hem kendini hem de zorla evlendirildiği genç kadını mahvedişi anlatılıyordu. Ülkemizde giderek salgın halini alan Kadın cinayetlerine dikkat çekmek için bu iki kitaptan ikişer öykü seçtim. Yeni bir kapakla düzenlendiler.Kitabın telif gelirini MOR ÇATI’ya bağışlıyorum. Dilerim erkek şiddetinden korunmaya muhtacbir kadına deva olur.”