İstanbul’un Avcılar ilçesinde farklı zamanlarda 1,5 yaşındaki öz bebeğine iğne ile çamaşır suyu enjektte ettiği, şırınga batırıp, jiletle kesikler attığı belirtilen anne Ezgi K’nin yargılandığı davaya devam edildi. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Ezgi K. SEGBİS sistemi üzerinden katılırken, taraf avukatları duruşma salonunda hazır bulundu. Mahkeme başkanı, sanık Ezgi K. hakkında Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporda akli dengesinin tam olduğunun belirtildiğini söyledi. Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporun ardından İhlas Haber Ajansı mikrofonlarına konuşan babaanne Feriha Canverdi, verilen ‘akli dengesi tam’ kararına sevindiğini ve Ezgi K.’yı ziyarete gittiğinde olayı kabul ettiğini söyledi. Torununun yaşadığı eziyeti anlatan babaanne Feriha Canverdi, şunları söyledi: “Eylül doğduğundan beri hastanelerle uğraştık. Önce bir solunum yolu diyerek başladı Eylül’ün hikayesi. Ondan sonra kanamalar başladı. Gözünde, göbeğinde, ağzında ve kulağında. Bunu devlet hastanesine yatırdık. Paget hastalığından şüphelendiler, ama olmadığı ortaya çıktı. Sonra Ezgi’nin demesiyle jiletle kesikler başladı. Sonradan jiletle kesildiğini öğrendik yani. Kanuni Sultan Süleyman’da yatarken de çamaşır suyu, yüzey temizleyici, sıvı el sabunu damar yolundan enjekte etmiş. Son ölüm halindeyken çocuk nefessiz ve solunumsuz kaldığında çocuk mosmor kesiliyor, Hasan Önal doktor farkına varıyor. O ara oğlumu çağırdı, dedi ki, ’Bunu alın biz anneden şüpheleniyoruz. Başka birisi gelsin’ dedi. Bende kızımı oraya gönderdim, kızım gittikten 2 gün sonra Eylül’de değişmeler başladı. Eylül’ün daha öncesinde yani iğneyi vurduğu her yerde yaralar çıkmaya başlamıştı. Yaralar açılıyordu.
Yani torunumun çektiği acılar hiçbir büyük insanın çekmeyeceği, dayanamayacağı acılardı. İnsanın gözlerinin içine yalvararak bakışları, ağlaması, inlemeleri, anlatamam. Öyle bir kansız ki, bunu inkar etmesini kaldıramıyorum açıkçası.” Verilecek cezanın örnek teşkil etmesini isteyen Canverdi, “Ben şöyle bir şey istiyorum. Öyle bir ceza verilsin ki örnek olsun. Eylül ve Eylül gibi nice bebeklere kalkan eller havada kalsın, kanuni yolla kırılsın. Bir daha korkularından hiçbir bebeğe dokunmasınlar, ellerini süremesinler. 1,5 sene sürdü. Bir sene dolu dolu, son zamanlarda da yakalandı. Aşırı bir kilo kaybı başlamıştı zaten. Düşünceli halleri vardı, ben ona üzülüyordum. ’Kızım çok zayıfladın, seni bir doktora götürelim’ diyordum. Ben onu kız evlat gibi seviyordum. Hani diyormuş ya, ’Ben evde bunalıyordum’, asla kabul etmiyorum. Benim gelinim değil, kız evladım gibiydi. En son ’Kocamla geçimsizlikten dolayı kurtulmak için bu yolu seçtim’ demiş. Kurtulmak için bir anne çocuğuna eziyet edemez, ben bunu kabul etmiyorum. Madem sen bu kocadan şikayetçiydin, üç tane çocuk doğurmayacaktın. Hadi üç taneyi doğurdun, 4’üncüyü niye doğurdun. Yakalanmadan önce de çocuk aldırdı. Diyelim ki benim oğlumdan çok şikayetçiydin, devletin yerleri var, boşansaydın, çekip gitseydin. Torunuma, bir çocuğa işkence etmek ne demek. Sen kimsin ki o kadarcık bebekten öç alır gibi işkence ediyorsun. Ben bunu kaldıramıyorum, kabul de etmiyorum” diye konuştu. “Her evlilikte olduğu gibi onların da sıkıntıları oluyordu” diyen babaanne Canverdi, mahkemenin işkenceyi ortaya çıkaran ilk doktorla görüşmesini istediklerini belirterek, “Kendi aralarında her evlilik gibi çatışmaları oluyordu. Bir insanın sevgisi bitebilir, saygısı bitebilir. Çocuğa işkence ederek kurtulma yolunu kabul edemiyorum ben. Eylül’ün abileri annelerini görmek isteyince aldım çocukları ziyaretine götürdüm. Orada sordum, ’Kızım burada kimse yok, yaptın mı böyle bir şeyler’ diye sordum. O da, ‘Yaptım anne dedi’, ’Neden kızım?’ diye sordum. O da ’Avukatlarım öyle söyledi’ dedi. Eğer buradan barolar birliği beni duyuyorsa, ben o avukatlardan da şikayetçiyim. Savunmak ayrı bir şey, avukatlar mutlaka savunacaklardır. Fakat yönlendirmeyi kabul etmiyorum. Çünkü ortada konu olan 2 yaşında bir bebekti. Böyle yaparsan çıkarsın demeyi kabul edemiyorum. Bir savunma adamına da bunu yakıştıramadım. Jiletlemeyle şırıngayı kabul edeyim, sıvı sabunu reddedeyim demiş. O da demiş ki ’Hepsini reddet, kanıtlayamayacaklar.’ Bunu ben birebir duydum. Ezgi’nin annesi, babası, torunu, en büyük torunum da duydu. Torunum diyor ki, ’Gerekirse beni götürün ben hakime söylerim’ diyor. Eylül’ün yapılanlar yanına kalmaması için daha ne yapmamız gerekiyor. Devletin şu an yatağında yatıyor, doğalgazları da yanıyor. Hastalığında doktorlarına da gidiyor. Devletimiz onlara açıkçası bakıyor” şeklinde konuştu.
Yani torunumun çektiği acılar hiçbir büyük insanın çekmeyeceği, dayanamayacağı acılardı. İnsanın gözlerinin içine yalvararak bakışları, ağlaması, inlemeleri, anlatamam. Öyle bir kansız ki, bunu inkar etmesini kaldıramıyorum açıkçası.” Verilecek cezanın örnek teşkil etmesini isteyen Canverdi, “Ben şöyle bir şey istiyorum. Öyle bir ceza verilsin ki örnek olsun. Eylül ve Eylül gibi nice bebeklere kalkan eller havada kalsın, kanuni yolla kırılsın. Bir daha korkularından hiçbir bebeğe dokunmasınlar, ellerini süremesinler. 1,5 sene sürdü. Bir sene dolu dolu, son zamanlarda da yakalandı. Aşırı bir kilo kaybı başlamıştı zaten. Düşünceli halleri vardı, ben ona üzülüyordum. ’Kızım çok zayıfladın, seni bir doktora götürelim’ diyordum. Ben onu kız evlat gibi seviyordum. Hani diyormuş ya, ’Ben evde bunalıyordum’, asla kabul etmiyorum. Benim gelinim değil, kız evladım gibiydi. En son ’Kocamla geçimsizlikten dolayı kurtulmak için bu yolu seçtim’ demiş. Kurtulmak için bir anne çocuğuna eziyet edemez, ben bunu kabul etmiyorum. Madem sen bu kocadan şikayetçiydin, üç tane çocuk doğurmayacaktın. Hadi üç taneyi doğurdun, 4’üncüyü niye doğurdun. Yakalanmadan önce de çocuk aldırdı. Diyelim ki benim oğlumdan çok şikayetçiydin, devletin yerleri var, boşansaydın, çekip gitseydin. Torunuma, bir çocuğa işkence etmek ne demek. Sen kimsin ki o kadarcık bebekten öç alır gibi işkence ediyorsun. Ben bunu kaldıramıyorum, kabul de etmiyorum” diye konuştu. “Her evlilikte olduğu gibi onların da sıkıntıları oluyordu” diyen babaanne Canverdi, mahkemenin işkenceyi ortaya çıkaran ilk doktorla görüşmesini istediklerini belirterek, “Kendi aralarında her evlilik gibi çatışmaları oluyordu. Bir insanın sevgisi bitebilir, saygısı bitebilir. Çocuğa işkence ederek kurtulma yolunu kabul edemiyorum ben. Eylül’ün abileri annelerini görmek isteyince aldım çocukları ziyaretine götürdüm. Orada sordum, ’Kızım burada kimse yok, yaptın mı böyle bir şeyler’ diye sordum. O da, ‘Yaptım anne dedi’, ’Neden kızım?’ diye sordum. O da ’Avukatlarım öyle söyledi’ dedi. Eğer buradan barolar birliği beni duyuyorsa, ben o avukatlardan da şikayetçiyim. Savunmak ayrı bir şey, avukatlar mutlaka savunacaklardır. Fakat yönlendirmeyi kabul etmiyorum. Çünkü ortada konu olan 2 yaşında bir bebekti. Böyle yaparsan çıkarsın demeyi kabul edemiyorum. Bir savunma adamına da bunu yakıştıramadım. Jiletlemeyle şırıngayı kabul edeyim, sıvı sabunu reddedeyim demiş. O da demiş ki ’Hepsini reddet, kanıtlayamayacaklar.’ Bunu ben birebir duydum. Ezgi’nin annesi, babası, torunu, en büyük torunum da duydu. Torunum diyor ki, ’Gerekirse beni götürün ben hakime söylerim’ diyor. Eylül’ün yapılanlar yanına kalmaması için daha ne yapmamız gerekiyor. Devletin şu an yatağında yatıyor, doğalgazları da yanıyor. Hastalığında doktorlarına da gidiyor. Devletimiz onlara açıkçası bakıyor” şeklinde konuştu.