59 yıldır süren acı alkışlar…Nazım Hikmet’in hayranı olduğu yazarlar

Nazım Hikmet’ in yasaklı olmasına karşın bu toplumun en çok okunan ve değer biçilen şairi olarak kalması, yine bu toplumun paradoksuydu

1951 yılında kaçtığı Moskova ‘da hayata veda eden şairin, çok mutlu bir hayati ve bol parası olmadığı gibi; geride bıraktığı vatan ve Memed’inin yokluğunun onu çok yaraladığı bilinir… En büyük hayal kırıklığını SSCB ‘nin katı ve adaletsiz işleyişine karşı duyduğu hazin öfke ile “Ben namuslu bir komünistim ve öyle kalacağım ” diyerek açıklayan büyük şair halen, Rusya’da Novodeviçi Mezarlığında yatıyor .. Mezarlık 16 yy ‘dan kalma ayni isimli Manastır ‘ın tam kuzeyinde.. Büyük adamlar için yani. Tarihe damgasını vurmuş 27 bin kişi var dile kolay..
Sağınızda Puşkin, solunuzda Çaykovski..
Mezarlığın ana kapısından 200 metre solda Ada 8 /147 numaralı mezarlık Nazım’ın . Üzerinde Abidin Dino ‘nun “Rüzgara Karşı Yürüyen Adam” figürü ile kaplı siyah granit mermer…Yanında Vera ‘nın külleri. .O gömülürken, dünya edebiyatı ve insanlığın geleceği için verdiği savaş anlatılmıştı uzun; tıpkı uluslararası bir ozana yakışır ve layık olduğu gibi…
Peki o herkesin hayran olduğu dünya şairi kimleri severdi?

ARAGON VE MAYAKOVSKİ HAYRANI VE ÖĞRETMEN NAZIM HİKMET
Fütürizm akımının şiir ve edebiyattaki en önemli temsilcisi olan Mayakovski; cesaret, isyan, kavga, cüret, hız gibi anahtar kavramlarla şekillenen şiir dünyasında, sanayileşen ve makineleşen yeni dünya düzeninin sanat eserindeki yansıması hâline gelmiştir o dönem. Rus Edebiyatında bir kilometre taşı olan Mayakovski’ ye olan hayranlığı Nazım’ ı da önemli ölçüde etkilemiş ve Türk Edebiyatında fütürizmin en önemli temsilcisi olmuştur. Mayakovski ile tanıştıktan sonra sanatının boyut değiştirdiğini asla gizlemeyen ve onu taklit etmekle de zaman zaman itham edilen Nazım, Mayakovski’ nin intiharla sonuçlanan ölümünden en fazla etkilenen kişi olmuştur.
Yine bir diğer hayran olduğu büyük şair Aragon ile de, Viyana’ da düzenlenen Dünya Barış Kongresinde tanışır. Louis Aragon’a olan hayranlığı da dostluğu gibi ölene kadar devam eder. Şiirdeki serbest ölçü konusunda özümsediği ve Fransız anti faşist hareketinin içinde bulunmasından dolayı Aragon ile olan bu diyalog, onu da aşk ve memleket sevdası temalı şiirlere tutkun yapar… Aragon’ un romantizmi ve tutkusu onu çok derinden etkilemiştir. Nazım Hikmet yaşamı boyunca her ikisinin toplamından fazla eser vererek tüm dünyanın imrenerek baktığı bir edebiyat ustası olduğunu kanıtlamıştır. Öyle ki; Şili’ nin büyük ozanı Pablo Neruda, katıldığı bir kongrede Nazım Hikmet’in şairliği hakkında oldukça övgü dolu olan şu cümleyi zikretmiştir; “Onun yanında biz şair bile olamayız”. Bu müthiş duyarlılığın yanı sıra yine Pablo Neruda, Nazım Hikmet adına Barış Ödülünü almıştır.
Nazım’ ın ölümünün ardından Aragon şu satırları yazarken onun da Nazım’a olan hayranlığını görürüz.
”…Nazım, senden bana ilk 1934’de söz ettiler, sen hapisteydin, o zaman bir şeyler yazabildim. Dostluğumuz otuz yıl sürmeyecekti. Ne kadar az, otuz yıl. 1950’de, bizler, yani Türk halkı, dünyanın her köşesindeki şairler seni hapisten kurtardığımız zaman, bir on dört temmuz günü dosdoğru hayatın içine daldım. Ama bu yıl, sabırsızlığından, temmuzu bekleyemedin… Hapishane dışında on üç yıl, ya da buna yakın birşey, kırksekiz den altmış birine dek, güzel bir yaşam bu. On üç yıl, çok şey. Hapishane dışında öldün. Bu da çok şey. Çünkü öldün. Bu fikre alıştıracağız kendimizi. İnsan Manzaralarını sensiz hayal etmeye çalışacağız… Senin deyiminle, manzarayı bu ağaç olmadan hayal etmeye çalışacağız. Uçsuz bucaksız hayat’ı…”
Yaşarken öğretmen olma ve öğretme hevesinden hiç vazgeçmeyen Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi’nde yattığı yıllarda yine aynı cezaevindeki Orhan Kemal’i iyi bir hikayeci, hem de yeteneğini fark ettiği genç Balaban’ı ressam yapmak için uğraşmıştır.. İçeride sosyoloji, felsefe ve siyaset eğitimi vererek bir yandan dışarıya hazırladığı iki önemli ressam ve hikaye yazarına öğretmenlik yapmıştır.
Orhan Kemal hapisten çıktıktan sonra da dostluğunu sürdürdüğü Nâzım’a kitaplarını gönderir. Nâzım Hikmet cezaevinde olduğu gibi hep teşvik edici ve öğretici kalmıştır; tıpkı feyz alıp etkilendikleri ve ürettikleri gibi. Gerek dil konusunda gerek edebi anlayış bakımından tüm bildiklerini özellikle Orhan Kemal’e aktarmaya hep devam ettiğini bizzat yazarın kendisi defalarca dile getirmiştir.
Ölümünün 59. yılında; öğrenen, öğreten, anılarda hep yaşayacak ve yıllarca okunacak olan büyük şairi rahmet ve özlemle anıyoruz.
Haziran’ da ölmek zor ve bir o kadar da acı…

Özlem Kalkan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir