Yaşadığımız duyguları tanımak yaşadığımız durum karşısında hangi duyguları yaşadığımızı bilmek farkındalık açısından önemli bir noktadır. Duyguların çeşitli olarak hissettirdiği fizyolojik tepkiler vardır. Duyguların fizyolojik açıdan vücutta hissettirdiği etkiler bazen benzerlik taşıyabilmektedir. Örneğin kalp atışında hızlanma, hızlı nefes alıp verme tepkisini korkuda da kaygıda da aynı semptomlar ile farklı sürelerle yaşamamız mümkündür. Fakat kaygı nedir? Korku nedir? Hangi durumlarda kaygılanırız hangi durumlarda ise korku hissederiz bunu bilmek duygu-düşünce-davranış üçgenini açıklamada önemli yer tutar. Korku, çok belirgin bir tehlikeyle beklenmedik bir karşılaşma sonucu ortaya çıkan akut ve hızlı bir tepkidir. Bilinçli farkındalık alanın dışında oluşur. Burada verilen tepkiler anidir. Örneğin yolda kaldırımda yürürken bir evin çatısından size doğru bi taş düştüğünü düşünün.Tehlikeyi fark etmemiz ile birlikte ani olarak çekilme, elimiz ile başımızı koruma vb. tepkileri verebiliriz. Ani olarak kalp atışında hızlanma, terleme, hızlı soluk alıp verme de fizyolojik tepki olarak durumumuza eşlik eder. Tehlikenin ortadan kalkması ile birlikte fizyolojik tepkilerimiz de yavaş yavaş normale döner. Peki bu süreç kaygı da nasıl işlemektedir? Kaygı (anksiyete), bir tehlikenin yaklaştığına dair işaretlerin neden olduğu zihinsel bir durumdur. Tehlike ile karşılaşma yoktur. Kas gerginliği oluşur. ‘Diken üstünde’ gibi hissetme söz konusudur. Burada tehlikenin kendisi değil. Tehlike beklentisi vardır. Uyaran olmadan da yalnızca düşünerek tetiklenebilmektedir. Daha uzun sürelidir. Yine örneğimize geri dönersek yolda kaldırımda yürürken bir tehlike olmaksızın ‘ya başıma bir şey düşerse, ya araba çarparsa, ya kafama bir şey atarlarsa vb.’ düşünceler kaygıyı tetikler. Burada yaşanan fizyolojik tepkiler de korkuya göre daha uzun sürelidir. Kaygı bozukluğu söz konusu olduğunda ise; anksiyete hissi aşırı ve süreklidir. Anksiyetenin yaşanmaması gereken sıradan durumlarda da kişi yoğun kaygı hisseder. Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler de kaygı hali gündelik işlerini yapamayacak, hayatlarını olumsuz etkileyecek düzeydedir. Kısaca kaygı ve korku arasındaki farkı örneğimizle özetleyecek olursak; başınıza bir apartman çatısından tuğla düşerken vereceğiniz tepki korkudur. Ama dışarı çıktığınızda ya başıma şu anda bi tuğla düşerse diye yürümek anksiyetedir. Kaygı aslında denge de olduğunda normal bir duygudur. Örneğin ilk iş görüşmesinde, önemli bir sunumdan önce veya sevdiğimiz biri gelmesi gereken saatten daha geç bir saate kaldıysa… Her şey bir denge de ilerler. Ne zaman ki yaşanılan kaygı, korku, endişe aşırı bir hal alır ve süreklik ile devam eder ise o zaman psikolojik bir bozukluktan söz edebiliriz. Kaygı bozukluğu söz konusu olduğunda da fazla vakit kaybetmeden, hayatı kaçırmadan profesyonel bir destek almak gereklidir. Kaygı bozukluğu söz konusu olduğunda bilişsel davranışçı terapi (bdt) genellikle en etkili seçenek olmaktadır.