Suna Aras, “Figen Yüksekdağ’ın şiir kitabına toplatma ve imha kararı verildi başlıklı yazı kaleme aldı.
Aras’ın yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
“Şair korksaydı, şiirini korkusuyla boğsaydı, ne kalem oynatabilirdi, ne de şiir söyleyebilirdi! Şiirin bereketiyle beslenemezdi bu topraklar. Yok olup giderdi… Ama öyle mi ki? Görüldüğü üzere korkmuyor, hâlâ korkutuyor şiir! Şiirin gerçeklerin üzerini açma gibi bir huyu vardır. Kimse kusura bakmasın!
Şiir, şair kalbinin yaramaz çocuğudur.
İnanın ki ele avuca sığmaz.
Yaramaz bir çocukla baş etmek çok zordur.
Yapma dedikçe yapar.
Neden yapmaması gerektiğinin nedenini sorgular! Yasaklı yerleri kurcalar! Yaramaz çocuklara dokunmayın lütfen! Bırakın merak etsin, önünü tokat gösterip, terlik atarak kesemezsiniz zaten! İçinde bir itici güç taşıyordur adı merak olan. Merak ne mükemmel bir erdem ne mükemmel bir duygudur. Öğretir, geliştirir, gözünü, kulağını açar. Ne yaşadığına, nelerin yaşatıldığına, hayata, yaşama, kendisinin dışına daha bir farklı bakmaya başlar. Çünkü ona söylenen hiçbir şey, yaşadığı değildir!
Şiir sanatının ne anlama geldiğini, görevinin ne olduğunu, hangi yürek yangınlarından çıkıp bir çığlığa dönüştüğünü bilmeyenler sanatı sevmezler! Sanatı anlayamazlar.
Onlar ancak ve ancak yasaktan, şiddetten baskıdan anlar ve medet umarlar. Karanlık düzenlerinin çarkının dönmesi için kandan, savaştan, işkenceden, inkârdan, gerici düşünceden nemalanırlar.
Ne zaman ki iktidar, sistem veya sistem yanlıları bir şiirden rahatsız olduysa, o şiirin şairi doğru yoldadır demektir. Bir ayıbın, bir suçun, bir günahın, saklanması gereken karanlık bir yapının, bir yanın üzerine ışık tutmuş, işaret etmiş, görevini yapmış demektir.
Şiir korkutulmaya gelmez! Yüzyıllardır bu gerçeğin farkına varamayan muktedirler için ne acı bir şeydir bu. Bu nasıl bir körlüktür! Şiirin boyun eğmeyen, gururlu ve onurlu bir tarihi vardır bu coğrafyada.
Açın bakın şair ve şiirin tarihine! Haksızlığın, hukuksuzluğun, işkencenin tarihidir şairin ve şiirin tarihi. Canlı canlı yakılmadır, idamdır, ölümdür, faili meçhuldür, hapistir, işkencedir, sürgündür, şairin ve şiirin tarihi!
Ama korkmuş mu? Hayır. Sinmiş mi? Hayır.
Sanatçı sanatından ödün vermiş mi? Hayır.
Şair korksaydı, şiirini korkusuyla boğsaydı, ne kalem oynatabilirdi, ne de şiir söyleyebilirdi!
Şiirin bereketiyle beslenemezdi bu topraklar.
Yok olup giderdi… Ama öyle mi ki?
Görüldüğü üzere korkmuyor, hâlâ korkutuyor şiir!
Sanırım padişahlık dönemine özenenlerin, şairlerden methiye dizmeleri gibi bir arzuları var, kendilerini padişah yerine koyan saltanat sahiplerine!
Üzgünüm! Yaşadığı ülkenin gerçekliğine varan sanatçıdan, yani gören, duyan, kurcalayan, merak eden, haklının, mazlumun yanında duran, barışı, eşitliği, kardeşliği savunan şairlerden, sanatçılardan bunu duyamayacaksınız!
Şiirden düşmüş (cami avlularında mavi boncuklar satan) bir iki şair kırıntıyla idare etmek zorundasınız.
Uzun zamandır özel nedenlerden dolayı uzak kaldığım ‘sosyal medyada’ “Figen Yüksekdağ’ın “Yıkılacak Duvarlar” şiir kitabı hakkında “toplama ve imha kararı verildi” haberini okuyunca, midemin kasıldığını ve bulandığını hissettim.
İlk aklımdan geçen şey “hoş geldin orta çağ zihniyeti” cümlesiydi. Ama birden tokat yemiş gibi irkildim, aklıma gelen bu ilk cümle rahatsız etti beni. Biz zaten uzun yıllardır bir ortaçağ zihniyetinde yaşayıp, bir ortaçağ yöntemi olan baskı, inkâr ve şiddetle yönetilmiyor muyuz?
Bilime, sanata, eğitime, kitaba, kadına, çocuğa, genç olana düşman, kendi düşüncesinde olmayanı zindan karanlığına gömen, insafsız, vicdansız, adaletsiz bir zihniyetle, aynı havayı solumuyor muyuz? Hoş geldiği falan kalmamış ki, zaten gelmiş, içindeyiz, o gerici zihniyetle birlikte yaşıyoruz!
HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın önsözünü yazdığım “Yıkılacak Duvarlar” isimli kitabı hakkında “örgütsel propaganda gerekçesiyle” toplatma kararı verilmiş.
Ve toplanan nüshalar da “imha” edilecekmiş. “İmha” ne ürkütücü bir kelimedir. Oturup tek tek yırtmayacaklarına göre, bu “imha” yakacaklar anlamına geliyor. Neden şaşırıyoruz ki? İnsan yakan zihniyet, kitap yakmış çok mu?
Şair zihninin alt metnini okuyabilen, karar vericiler, keşke yalanın, talanın, yıkımın, adaletsizliğin de üst metnini, yani en azından gözle görülen, gözlerimizin içine sokulan kısmını okuma cesareti gösterebilselerdi!
Öfke ve zamansızlığın arasına sıkıştırılan satırlara şu gerçeği de eklemek istiyorum.
Yakılan, yasaklanan, imha edilen sanat yapıtlarının, bin bir kanatla geri döneceklerinden, diyeceğini yine diyeceğinden, sözünü esirgemeyeceğinden, yaratıcısının kamçısı, bileri olacağından, merakı çoğaltacağından haberleri yok görünüyorlar!
“Yıkılacak Duvarlar” kitabını oluşturan şiirler, ulaştığı yerlere ulaştı, kalplerdeki yerini aldı. Ne yazık ki gönüllere taht kuranları oradan indirmenin henüz bir yöntemi bulunamamıştır!
Figen Yüksekdağ artıdadır, karar vericiler ekside! Eh birinin yüzünün aklığı, birilerinin yüzünün karası olmuşsa, onu da onlar düşünsün! Figen’den, yeni şiirler, kitaplar bekliyoruz.”