Aromatik otlar, doğru miktarda tüketildiğinde sağlığa birçok farklı fayda sunuyor. Bunlar için en iyi zaman ilkbahar ve yaz ayları olsa da yılın her zamanı aromatik otlara kolaylıkla ualaşabilmek mümkün. Soğuk algınlığı ve grip mevsiminin içindeyiz ve ayrıca koronavirüs salgını da etkisini korumaya devam ediyor. Aromatik bitkiler özellikle yılın bu zamanında bağışıklığınıza oldukça büyük bir destek olarak ön plana çıkıyor. İşte keyifle tüketebileceğiniz 10 sağlıklı ve lezzetli ot: Yeşil soğanın geleneksel Çin tıbbında en az 2000 yıldır kullanıldığı bilinmektedir. Avrupa’da 12-13. yüzyıllarda ortaya çıktı. Ortaçağda bitkinin libidoyu iyileştirdiğine inanılıyordu. Modern bilim bunu doğrulamadı, ancak bu bitkinin başka yararlı özelliklerini buldu. Bir bardak kadar doğranmış yeşil soğan, K vitamini (günlük değerin 2,5 katı), C vitamini (yüzde 31), A vitamini (yüzde 25), folik asit (yüzde 16), kalsiyum (yüzde 7), demir ve magnezyum (yüzde 8) içerir. Soğan, kolesterol ve şeker seviyelerini düşürür ve ayrıca etken maddelerinin bakteri ve virüsleri öldürmesi nedeniyle enfeksiyonları önleyebilir. Soğan, vücutta oksidasyonu yavaşlatan ve iltihaplanmayı önlemeye yardımcı olan antioksidan etkisini korumak için en iyi şekilde çiğ olarak yenir. Bu bitkinin tek bir önemli dezavantajı var; kokusu. Ancak nane, bununla kolayca başa çıkmanıza yardımcı olacaktır. Nane nefesi tazeler ve uzun süredir sakinleşmek ve rahatlamak için kullanılmaktadır. Nane çiğ olarak yenir, kurutulur, demlenir, salatalara ve et yemeklerine eklenir, demlenir ve aromaterapi için kullanılır. Bir porsiyon nane (yaklaşık 11 gr) A vitamini (günlük değerin yüzde 9’u), demir (yüzde 7), folik asit (yüzde 4) ve magnezyum (yüzde 6) içerir. Diğer şifalı bitkilerde olduğu gibi bitkinin uçucu yağı da çok değerlidir. İrritabl bağırsak sendromunda kasları gevşeterek ağrıyı azaltmaya yardımcı olabilir. Aynı etki, mide-bağırsak hastalıklarında yaygın bir semptom olan şişkinliği azaltır. Nane aromaterapisi, özellikle ameliyat sonrası iyileşme veya hamilelikle ilişkiliyse mide bulantısı semptomlarını azaltır. Nane ile birlikte sakinleştirici olarak kullanılır ve uykuya dalmaya yardımcı olur. Tarhunun bu etkisi yapılan çalışmalarla doğrulanmıştır. Ortaçağ Avrupa’sında bu bitkiye ejderha otu deniyordu ve yılan ısırıklarını iyileştirdiğine inanılıyordu. Bu gerçek bilimsel olarak doğrulanmamıştır, ancak hıçkırık veya araba tutması nedeniyle işkence çekiyorsanız, tarhun büyük olasılıkla size yardımcı olacaktır. Kemirgenler üzerinde yapılan deneyler, bitki özünün kan şekerini yüzde 20 oranında azalttığını göstermiştir. Bir yemek kaşığı tarhun kuru haldeyken günlük magnezyum değerinin yüzde 7’sini ve demirin yüzde 3’ünü içerir. Tarhun, salatalara ek olarak mükemmeldir. Çay olarak demleyebilir, ayrıca sos yapabilirsiniz. Örneğin, otları ince ince doğrayın ve zeytinyağı, tuz, limon ve bal ile karıştırın. Oldukça popüler olarak tüketilen dereotu, vücudun çalışması için gerekli birçok elementi içerir. Bir porsiyon dereotu (yaklaşık bir bardak) C vitamini (günlük değerin yüzde 8’i), manganez (yüzde 5), A vitamini (yüzde 4), folik asit ve demir (yüzde 3) ve kemikleri güçlendirmeye yardımcı olan magnezyum, fosfor ve kalsiyum içerir. Dereotu esansiyel yağları antibakteriyeldir ve kadınların adet ağrısını azaltmasına yardımcı olabilir. Antioksidanlar kronik iltihabı hafifletir ve kalp fonksiyonunu iyileştirir. Hemen hemen tüm yemeklere dereotu eklenebilir. Bitki mükemmel bir salata sosu olabilir. Sadece ince kıyılmış ve zeytinyağı, tuz ve limon ile karıştırılması yeterlidir. Ve limonu salatalık ile değiştirirseniz, yoğurt ve sarımsak eklerseniz, harika bir atıştırmalık hazırlayabilirsiniz. En popüler yeşillikler arasında olan maydanozlar salatalar, makarnalar, et, balıklarla birlikte rahatlıkla tüketilebilirler. Maydanoz, nane, domates, tahıllar, soğan, limon, zeytinyağı ve diğer aromatik bitkileri de içeren salatalar için temel görevi görür. Bir porsiyondan (iki yemek kaşığı) A vitamini (günlük değerin yüzde 12’si), C vitamini (yüzde 16) ve K vitamini (yüzde 154) alabilirsiniz. Hayvan çalışmaları, bu bitkideki maddelerin kan şekeri düzeylerini düşürmeye ve pankreas ve böbrek fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olduğunu göstermiştir. Ayrıca bitkide damarları genişletmeye yardımcı olan elementler vardır. Kan akışını iyileştirir ve tansiyonu düşürür. Çin maydanozu olarak da adlandırılan kişniş, normal maydanozdan biraz daha az vitamin içerir. Bir bardak kadar kişniş K vitamini (günlük değerin yüzde 78’i), A vitamini (yüzde 27), C vitamini (yüzde 9) ve magnezyum (yüzde 4) içerir. Bitki ayrıca diğer önemli besinleri de içerir. Örneğin, vücudu gıda zehirlenmesinin neden olduğu enfeksiyonlardan ve hastalıklardan koruyabilen antimikrobiyal bir bileşik olan dodecenal kaynağıdır. Kişniş tohumları ayrıca vücutta su tutulmasını azaltan ve toksinlerin ve mikropların daha hızlı yok edilmesini sağlayan böbreklerin hızını artırmaya yardımcı olur. Fesleğen baharat şeklinde daha sağlıklıdır. Kuru, ince doğranmış halde daha fazla besin içerir. Bir yemek kaşığı kadar kuru fesleğen K vitamini (günlük değerin yüzde 43’ü), demir (yüzde 5), kalsiyum, A vitamini (yüzde 4) ve magnezyum (yüzde 3) içerir. Taze yaprakların faydaları iki ila üç kat daha az olacaktır. Kuru fesleğen genellikle et yemeklerine ve makarnaya eklenir. İşin garibi bitki, Büyük İskender sayesinde Asya’dan Avrupa’ya oldukça erken gelmesine rağmen, yalnızca 18. yüzyılda aktif olarak tüketilmeye başlanmıştır. Yunanlılar ve Romalılar yabancı bitkiyi kabul etmemiş ve uğursuzluk getirdiğine inanmışlardır. Orta Çağ’da yaralar fesleğenle tedavi edilirdi. Günümüzde hayvan çalışmaları, bitkinin beyni normalleştirmeye, stresi azaltmaya ve depresyonda ruh halini iyileştirmeye yardımcı olabileceğini göstermiştir. Ayrıca fesleğen esansiyel yağı, diş çürümesine neden olan bakterilerin büyümesini engeller. Orta Çağ’da adaçayı, vebanın önlenmesi de dahil olmak üzere tıpta sıklıkla kullanılmıştır. Bitki genellikle bir baharat haline getirilir. Bu formda daha az vitamin içerir (bir kaşıkta günlük K vitamini değerinin yüzde 10’u), ancak modern araştırmalara göre beyin üzerinde olumlu bir etkisi vardır. Araştırmacılar, 4 ay boyunca adaçayı özü alan Alzheimer hastalarını takip etti. Performansları, plasebo verilen kontrol grubundan daha iyiydi. Alzheimer hastalığına beyindeki nörotransmitter asetilkolin seviyesinde bir düşüş eşlik ediyor ve adaçayı onun bozulmasını önleyebiliyor. Sağlıklı insanlar için bu baharat, bilişsel işlevi ve hafızayı geliştirmeye yardımcı olacaktır. Bir bardak su teresi (yaklaşık 35 g) K vitamini (günlük ihtiyacın yüzde 106’sı), C vitamini (yüzde 24), A vitamini (yüzde 22), kalsiyum ve magnezyum (yüzde 4) içerir. Bu elementler sayesinde bitki, bağışıklık sisteminin işleyişini iyileştirir ve soğuk algınlığını önleyebilir ve ayrıca kalbin çalışmasını güçlendirir. Su teresi ayrıca gözleri ultraviyole radyasyondan koruyan ve katarakt gelişimini engelleyen antioksidanlar içerir. Su teresi roka, narenciye ile iyi gider ve et yemeklerine ve omletlere taze bir tat verir. Biberiye, Akdeniz mutfağının temellerinden biridir. Et ve kümes hayvanlarının pişirilmesinde aktif olarak kullanılır ve hatta bazen tatlılara ve turtalara eklenir. Eski Romalılar, bitkiyi aşk tanrıçası Venüs’ün bir armağanı olarak gördüler ve özel biberiye banyoları yaptılar. Bitkinin kokusunun mükemmel bir afrodizyak görevi gördüğüne ve dokunma hassasiyetini arttırdığına inanılıyordu. Biberiye kokusu burun tıkanıklığını önlemeye yardımcı olur. 29 kişiden oluşan küçük bir çalışma, günde 50 ve 200 mg biberiyenin alerji semptomlarını abskılayabildiğini göstermiştir. Biberiye antioksidanlar açısından zengindir. Yağları, bağışıklık hücrelerinin vücudu savunmasına yardımcı olabilir. Biberiye aroması ruh halini iyileştirir, beynin yaşlanmasını yavaşlatır, konsantre olmaya ve daha hızlı karar vermeye yardımcı olur.