Türkiye’nin de akaryakıt fiyatlarını belirlemede temel ölçüt olarak kullandığı Brent petrolün varil fiyatı son bir yılda yüzde 60’a yakın artışla 80 dolara kadar yükseldikten sonra, koronavirüs yeni Omicron varyantı ve İran ile tekrar başlayacak olan nükleer anlaşma müzakeresine ilişkin kaygılarla çekildiği 75 dolar dolayında hareket etti. Uluslararası piyasalarda doğalgazın 1,000 metreküp fiyatı, yüzde 300 dolayında artışla 240 dolara yükseldi. ABD’de yerleşik Enerji Uzmanı Nihat Övütmen, petrol fiyatlarında son aylarda yaşanan yüksek oranlı artışların “geçici” olduğunu ve önümüzdeki aylarda normale döneceğini söyledi. Övütmen, “Bu fiyat artışları, bir geçiş sürecinden, üretimin ve rafinerilerin talep artış hızını yakalayamayışından kaynaklanıyor. Bu durumun önümüzdeki aylarda normale, 60-70 dolar aralığına dönmesini bekliyorum. Petrolde yaşanan bu fiyat artışları, temelde üretim ve rafinerilerin, talep artış hızına yetişememesinden kaynaklanıyor. Diğer endüstrilerde de gördüğümüz, hatta ABD’de yüksek enflasyona da yol açan bu olgu, petrol endüstrisinde de yaşanıyor.” dedi. Petrol ve doğalgaz üretiminin talep artışını yakalamaya çalıştığına işaret eden Övütmen, talep artış hızının beklentilerden daha yüksek olması, tüm dünyada pandeminin kontrol altına alınıp ekonomik büyüme hızlarının artması durumunda, petrol fiyatları bir süre daha yüksek kalabileceğini söyledi. ABD Teksas merkezli çok uluslu petrol sahası hizmetleri uzmanlarından Övütmen, küresel düzeyde petrol ve doğalgaz aramalarının, küresel talep doğrultusunda şekillendiğinin altını çizerek, “Bildiğiniz gibi, pandemi nedeniyle talepte büyük bir azalma yaşandı.” dedi. Övütmen, şu ifadeleri kullandı: “Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verileri, 2019’da günde 100.2 milyon varil olan küresel petrol talebinin, 2020’de 90. 8 milyon varile düştüğünü gösteriyor. Küresel ekonomideki genel toparlanmaya bağlı olarak, bu talebin 2021’de günde 5.5 milyon varil artışla 96.3 milyon varile çıktığını görüyoruz. İyileşmenin devamıyla, 2022 için oluşan beklenti 99.6 milyon varili buluyor. Kısaca, önümüzdeki yılda beklenen talep, pandemi öncesi değerin (100.2) hafif altında kalıyor.” Övütmen, küresel petrol üretim kapasitesinin, 2019’da talebi karşılayabildiğini ve zaman zaman yaklaşık 1.8 milyon varil talep fazlası üretim yapılabildiğini söyledi. Bu dönemdeki arz-talep dengesinin, spot piyasada ortalama petrol fiyatını varil başına 60 dolar dolayında tuttuğunu anımsatan Övütmen, “Bu verilere baktığımızda yakın dönemde ciddi büyük petrol alanlarının geliştirilmesini gerektiren bir talep artışı görmüyoruz. Bu aşamada ihtiyaç duyulan, pandemi sürecinde yavaşlatılan bakım ve kuyu yenileme aktivitelerinin artırılıp pandemi öncesi üretim düzeylerine erişmek. Bu aktiviteler basta ABD olmak üzere birçok petrol üreten ülkede hız kazanmış durumda. IEA‘nın üretim artışı beklentileri doğrultusunda petrol endüstrisinde bunun çok da uzun sürmeyeceğini öngörebiliriz. Ekim 2021 petrol üretimi günde 97.7 milyon varil düzeyine ulaştı, Kasım, Aralık aylarında da 1.5 milyon varillik bir artış bekleniyor. 2022 ilk aylarında 99.2 milyon varil seviyelerinde yapılacak üretim, 99.6 milyon varillik 2021 ortalama talep beklentisine çok yakın.” ifadelerini kullandı. Geçen 10 yıllık dönemde, petrol üretimindeki en büyük değişimin, ABD’de şeyl (kaya) alanlardaki rezervlerin üretime açılmasını sağlayan teknolojik gelişmelere bağlı olarak, bu alanların üretime katılması olduğunu belirten Övütmen, şöyle devam etti: “Daha önceleri arz, talep arasındaki fark düşük olduğundan Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi ülkeler ve Rusya başta olmak üzere diğer üretici ülkelerin oluşturduğu OPEC+ Grubu’nun üretim kotalarını düzenleyerek fiyatlar üzerinde etkili bir kontrol mekanizması kurmaları mümkündü. Ancak, ABD’deki bu alanların karada olmaları dolaysıyla daha seri ve ucuza geliştirilebilir olmaları ve birçok küçük, orta boy şirketin düşük faiz ile yatırım bulmaları sonucu, yaklaşık günde 2 ila 4 milyon varillik bir üretim artışı sağlandı. Şeyl petrolü (unkonvansiyonel kaya petrolü) üretimi adı verilen bu yeni alanlardaki üretim, ABD’yi petrol ihraç edebilecek duruma getirdi. Bu durum arz fazlalığı yaratıp, petrol piyasalarında OPEC+ ülkeleri arasında pazar savaşlarına kadar getirdi ve daha çok alıcıların kontrol ettiği bir ortamda petrol fiyatları varil başına 30 dolar düzeylerine düştü.” ABD’deki bu rezervlerin büyük olması ve çabuk geliştirilebilir olma avantajlarına karşılık, ‘verimli rezervler olmamalarının’ da en büyük dezavantajları olduğunu vurgulayan Övütmen, özellikle Ortadoğu’daki rezervlerle kıyaslandığında, kuyu başına daha az üretim yapmaları ve ilk üretim değerlerinin, 3-6 ay gibi çok daha kısa sürede ciddi miktarda azalmasının, bu kuyuların avantajlarını oldukça olumsuz etkilediğini söyledi. Övütmen, “Kısaca, üretim değerlerini artırmak için çok daha fazla kuyu delinmesi ve sürekli yenilenme ihtiyaçlarının doğması, maliyet değerlerini yükseltiyor. Varil başına üretim maliyetleri 30 ile 60 dolar arasında değişiyor. Doğal olarak petrol fiyatları 30-40 dolar dolayında seyrederken, bu petrol şirketleri ciddi finansal zorluklarla karşılaşıyor. Bu dinamikleri göz önüne aldığımızda kısaca şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: ABD arz fazlalığı yaratma kapasitesine sahip; ancak, bunu kendi maliyetlerinin üzerindeki petrol fiyatlarında gerçekleştirebiliyorlar. Eğer ABD petrol fiyatı karlılığını ortalama 50-60 dolar olarak alırsak, OPEC+ kotaları bu fiyata kadar kontrolü elinde tutabiliyor.” dedi.